Kadir Has Üniversitesi: Endüstri ve Düşüncelerin Gelişimi
Üniversitemizin kuruluş çalışmalarına merhum Kadir Has’ın öncülüğünde, Kadir Has Vakfı (HASVAK) tarafından 1992’de başlandı. Resmi kuruluşumuz 28.05.1997 tarih ve 4263 sayılı yasayla gerçekleştirildi.
Selimpaşa Kampüsü’nün inşası 1998’de, Merkez Kampüs’ün önemli bir kısmını oluşturan Haliç kıyısındaki tarihi Tekel Cibali Sigara Fabrikası’nın restorasyonu ise 1999’da başladı. 2000-2001 döneminde Bahçelievler Kampüsü’nü kullanıma alan Üniversite, 2001-2002 öğretim yılından itibaren faaliyetlerini Cibali, Selimpaşa ve Bahçelievler kampüslerinin tümüne yaydı. 2007 yılı sonunda Cibali Kampüsü’nü büyütecek modern D Blok yapıldı. Spor Salonu ve ilişkili tesisler 2008 yılında Fatih Belediyesi işbirliğinde gerçekleştirildi. Cibali Kampüsü’nün adı 28 Mart 2007 tarihinde Kadir Has Kampüsü olarak değiştirildi.
Üniversitemizin kurucu rektörü Prof. Dr. Ergür Tütüncüoğlu görevini 2002’de Prof. Dr. Yücel Yılmaz’a; o da Şubat 2010’da üçüncü rektörümüz Prof. Dr. Mustafa Aydın’a devretti. 2018 yılının Mart ayında ise dördüncü rektörümüz Prof. Dr. Sondan Durukanoğlu Feyiz, görevi Prof. Dr. Mustafa Aydın’dan devraldı.
Cibali: Tütün İşleyen Fabrikadan Bilim Üreten Üniversiteye
Tarihi Bizans surlarının ardında İstanbul’un en eski bölgesi yer almaktadır. Bu surlar, Kadir Has Üniversitesi’nin merkez kampüsünün bulunduğu Cibali bölgesinin de etrafını çevreler. Merkez Kampüsümüz Osmanlı döneminden beri “Altın Boynuz” diye de anılan Haliç’e yalnızca birkaç metre uzaklıktadır.
Kampüsün bitişik semti Unkapanı bölgesinde Osmanlı devrinde ticari hayatın kalbinde yer alan ve 19. yüzyıla kadar kullanılan Zeugma bulunuyordu ve doğal olarak Zeugma etrafındaki faaliyetler bölgeye hareket getiriyordu. Bu hareketlilikten Cibali de nasibini alıyordu. Cibali’nin Haliç kıyılarındaki ambarlar ve depolar, bu bölgeye doğru gelişmiş olan ticari hayat hakkında fikir vermektedir. Bölge, batıda Küçükmustafapaşa, güneyde Zeyrek, doğuda Unkapanı ve kuzeyde Haliç’le sınırlanır.
Cibali’nin limanı olan Porto del Pozzo, Haliç’e kıyasla daha küçüktü. Eski zamanlarda deniz ve Haliç surları arasındaki mesafe 12-15 metre kadardı ve sahil şeridinde de Haliç limanından yola çıkacak mallarla dolu ambarlar ve tersaneler sıralıydı. Surların içindeki geçitler malların taşınmasında kolaylık sağlıyordu.
Cibali yaygın bir inanışa göre ismini 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi sırasında aldı. Bursalı bir asker olan Cebe Ali Bey, sur duvarlarını yıkarak şehre girdi. Halkın bu noktaya Cebe Ali Bey’e atfen verdiği ismin zamanla “Cibali”ye evrildiğine inanılmaktadır. Fetihten sonra Cibali bölgesi gelişmeye başladı. Hepsi de meşhur birer denizci olan kaptanlar Murat Reis, Mustafa Paşa ve Kemal Reis bölgede kendilerine köşkler yaptırdılar.
Cibali’yi İstanbul’un kimliğiyle birleştiren iki faktör vardır. İlki, bölgede sık sık çıkan yangınlar; ikincisi ise semtle aynı ismi taşıyan tütün fabrikası ve tütün ambarıydı. Cibali ticari bir merkez olduğu ve gemi yapımında pek çok yanıcı madde kullanıldığı için sık sık yangın oluyordu. Eğer rüzgar kuzeydoğudan eserse, Haliç surlarının iç ve dış kısmındaki yangınlar, özellikle o dönemde şehirde pek çok ahşap bina bulunduğu için ciddi bir tehlike oluşturuyordu. Büyük yangın felaketlerinin birçoğu “Cibali Yangınları” olarak adlandırıldı.
1884 yılında kurulan Cibali Tütün Fabrikası, bölgeyi sosyal ve ekonomik anlamda değiştiren önemli bir kurumdu. 1900’lerin hemen sonrasında faaliyete başlayan kurumun büyük fabrika binası, tütün işleme ve sigara üretimi için kullanılıyordu. Tütün gümrükleri de bu bölgede toplanmıştı ve fabrikada çalışan işçilerin birçoğu bu çevrede yaşıyordu. 45 yıllık Fransız işletmeciliğinin ardından fabrikanın işletmesi cumhuriyetin kurulmasını takiben 1 Mart 1925’te devlete geçti.
1900’lerde çekilmiş, fabrikadaki hayatı anlatan fotoğraflara bakarsak, göreceğimiz manzara dikkate değerdir. Burada 1500’ü kadın ve 662’si erkek olmak üzere toplam 2162 kişi çalışıyordu. TEKEL Cibali Tütün Fabrikası; kendi polisi, sosyal görevlileri, hastaneleri, sosyal tesisi, bakkalları, okulları, yangın birimi, sendikaları ve lokantalarıyla aslında kendi başına küçük bir şehirdi. Fabrikada yıllarca tütün işlendi, satıldı ve depolandı. Bugün ise bu binada bir eğitim kurumu yer alıyor.
1999-2000 yılları arasında Kadir Has Vakfı tarafından restorasyonu tamamlanan bina Kadir Has Üniversitesi olarak yeniden doğdu. Büyük kısmı boşaltılan ve tamamen terk edilen fabrika, 1997’de Maliye Bakanlığı tarafından Kadir Has Vakfı’na satıldı. Dr. Mehmet Alper, binaların bir üniversite kampüsüne dönüştürülmesi için gereken restorasyon çalışmalarından sorumlu mimar olarak atandı. Üniversitenin planlamalarını yapan ekiple birlikte çalışan restoratörler, alanı bir üniversitenin ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde değerlendirmeye çalışırken binaların orijinal karakterini ve mimari birliğini korumaya da özen gösterdiler.
Sonuçta, Cibali Merkez Kampüsü zarif bir cepheye, güneşli bir avluya, havadar koridorlara, eğitim ve araştırma için gerekli olanaklara sahip görkemli bir bina olarak ortaya çıktı. Dört yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından 13 Şubat 2002’de, İstanbul’un kalbinde, kültür, eğitim ve bilimsel araştırmanın buluştuğu bir merkez olarak Cibali kampüsümüzün resmi açılışı yapıldı.